29 Ocak 2017 Pazar

Birleşik Krallık ve Kıbrıs Kolonileri





    Birleşik Krallık ve Kıbrıs Kolonileri veya Britanya Kıbrıs'ı. Birleşik Krallık'ın Kıbrıs adası üzerinde kurduğu yönetimler ve kolonilerin genel adıdır. 1878-1960 yılları arasında 3 döneme ayrılan yönetimlerden sonra günümüzdeki, Birleşik Krallık'ın Kıbrıs adasında ki toprakları ise Britanya Denizaşırı Toprakları içerisinde yer alan Akrotiri ve Dhekelia'dır. 







British Protectorate / Britanya Protektoryası (1878-1914)

    Britanyalıların, Kıbrıs Adası ile olan geçmişi Haçlı Seferlerine kadar dayanır. I. Haçlı Seferi sırasında, gemilerle bölgeye giden İngiliz, İskoç ve İrlandalı haçlı askerlerinin ve denizcilerinin adaya ayak bastıkları, ticarette bulundukları, Papalık Saray kayıtlarında rastlanmaktadır. III. Haçlı Seferleri sırasında ise İngiltere Krallığı Kralı Richard-I/Aslan Yürekli Richard, adayı Bizanslılardan fethetmiş ve Kıbrıs bağımsız bir Katolik Krallığı olmuştur. 



    Bu tarihten itibaren Britanyalılar Kıbrıs'ı, Akdeniz'de önemli bir denizcilik üssü olarak kullandılar. Kıbrıs ise Haçlı Krallıklarından sonra 1571 Tarihinde Osmanlılar tarafından fethedildi. 19. Yüzyılda ise Kıbrıs'ın stratejik önemi Britanya, Fransa ve Rusya İmparatorluğu için oldukça arttı. Ada, 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren önemi hızla artan petrol ticareti için hayati bir mevkideydi.

    Adanın askeri stratejik konumu ise Britanya için ayrıca bir önem taşıyordu. Kıbrıs üzerinden, Doğu Akdeniz'in tamamı ve Süveyş Kanalı üzerinden, Hindistan başta olmak üzere İmparatorluğun diğer topraklarına asker sevkiyatı, ikmali ve lojistiği gerçekleştirilebilirdi. 

    Fakat adayla ilgilenen diğer önemli ülke ise Rusya'ydı. Rusya, Kıbrıs'ın Rum Ortodoks halkı üzerinden ciddi bir etki oluşturmuştu ve adayı doğal hakkı olarak görmekteydi. 1853-1856 Kırım Savaşı'nda Rusya'nın, Britanya-Fransa-Osmanlı ittifakı karşısında yenilgi almasından sonra, Rusya'nın Kıbrıs (ve diğer Osmanlı Toprakları) üzerindeki istekleri konusunda bir süre rahatlama yaşandı. Bu süre zarfında ise Britanya İmparatorluğu, ada üzerinde etki alanını genişletmeye çalıştı. Adanın Müslüman Türk ve Ortodoks Rum halklarına ev sahipliği yapması sebebiyle, dini değil ticari ve siyasi konulara yoğunlaşıldı. Liman yatırımları, yol projeleri, okullar ve lobiler aracılığı ile etki alanı genişletildi. Britanya, bu etki üzerinden ada da bir isyan yada askeri darbe ile oluşabilecek bir kriz ile adayı, kontrolü altında tuttuğu Mısır'ı bahane ederek fiilen de olsa kontrol altında tutmayı planlamıştı.


Piri Reis'in Kıbrıs Haritası


    

    Ancak 20 yılı aşkın bir süreden sonra bile ada da istenilen etki oluşturulamadı. Bunun iki temel sebebi; Britanyalı iş insanlarının, politikacıların ve askerlerinin adayı önemsememesi, yapılması planlanan birçok projenin hayata geçirilmemesi ve diğer sebebi ise ada halklarının Osmanlı yönetimiyle genel anlamda ılımlı ve uyumlu ilişkilerinin olmasıydı. Kıbrıs adası, Osmanlı'nın kötü durumundan en az etkilenen yerlerinden biriydi. Türkler ve Rumlar yüzyıllardır mesafeli olmasına rağmen kendi aralarında ılımlı ilişkilere sahiptiler. Yunanistan'ın bağımsızlığı sonrasında, Rusya ve Yunanistan'ın, Kıbrıs Rum halkı üzerinde, bağımsızlık isyanı stratejisi hemen hemen hiç karşılık bulmamıştı. Türkler ve Rumlar genel olarak, ekonomi ve Osmanlı İmparatorluğu'nun kötüye giden siyasi durumundan şikayetçi olmakla beraber Kıbrıs'ta genel anlamda, açlık yoktu, sağlık hizmetleri normaldi, ada içi ulaşımda ise hiçbir ilerleme olmamasına rağmen halk genel olarak alışıktı.

    Büyük Britanya İmparatorluğu'nun 25 yılda başaramadığı kontrolü, 1877-1878 Rus-Osmanlı Savaşı başardı. 

    Nisan 1877'de başlayan savaşta Osmanlı çok ağır yenilgiler aldı. Kafkasya'da Rus ilerleyişini durdursa da, Rus Ordusu Balkanlar'da ilerledi ve Tekirdağ'a girdi. Şubat 1878'de ise İstanbul'a yürüdü. Savaşın başından itibaren Rus ilerleyişinden rahatsız olan Britanya, Rusya'ya karşı ültimatom verdi. Mart 1878'de Rusya ve Osmanlı arasında Ayastefanos Antlaşması imzalandı. Ancak bu antlaşma Rusya lehine, Britanya ve diğer Avrupalı devletlerin kabul edemeyeceği ağır koşullar içeriyordu. Britanya ve Fransa bu antlaşmayı kabul etmeyeceklerini ve yeni bir antlaşma imzalanması için Berlin'de bir konferans çağrısında bulundu. Rusya ve Osmanlı kabul etti. Berlin Konferansı için Temmuz 1878 Tarihi belirlendi. 

    Bu süre içerisinde, Britanya İmparatorluğu dışişleri, Osmanlı Padişahı Sultan Abdülhamid-II ile Britanya'nın Rusya'ya karşı Osmanlı'ya destek vermesi konusunda antlaşma önerdi. Aynı zamanda Sultan Abdülhamid'te, Rusya'ya karşı Britanya'yı kullanmayı düşünüyordu.

    Mayıs ayında başlayan görüşmeler sonuca vardı. 4 Haziran 1878'de Kıbrıs Sözleşmesi imzalandı. Bu sözleşme ile Britanya, Kıbrıs'ı 72.999 Pound 11 Şilin 3 Peni karşılığında, Osmanlı'dan kiraladı. Ada, sözleşmede yazan madde gereği 'İmparatorluğun Majesteleri Sultan Abdülhamid Han adına, Britanya tarafından yönetilecek'ti. Kıbrıs, Osmanlı mülkü kabul edilecek, din ve Türk okullarının işleri Osmanlı'ya ait olacaktı. Bu maddeler dışında adanın vergi ve askeri dahil tüm hakları Britanya İmparatorluğu'na aitti. Osmanlı, Kıbrıs'ta sembolik sayıda asker bulunduracaktı. 

    Sözleşmeden 1 hafta sonra adanın yönetimi Britanyalılara geçti. Meclis kararı ve Kraliçe Victoria'nın onayı ile Kıbrıs'ın yönetimi 'British Protectorate / Britanya Protektoryası' adıyla idare edilmeye başlandı. High Commissioner / Yüksek Komiser sıfatı ile yönetici atadı. Aynı ay, adada ki tüm Osmanlı bayrakları indirildi ve yerine Britanya bayrağı çekildi (sadece Lefkoşa'nın merkezinde ki, Osmanlı bölüğünün bayrağı, Britanya bayrağı ile birlikte yerinde kaldı). 


Britanya Bayrağı'nın Kıbrıs'ta çekilmesi. London News İllüstrasyonu.


    Birleşik Krallık genel yönetim anlayışını Kıbrıs'ta da sürdürdü. Dini, kültürel ve yerel idari konulara dokunulmadı. 1860'larda ki projeler hayata geçirilmeye başlandı. Fakat projelerin hemen tamamı liman kentlerinde yapıldı. 1960'a kadar iç kesimlerdeki bazı bölgelerde neredeyse tek bir çivi dahi çakılmadı. Ada, askeri anlamda ise oldukça fazla kullanıldı. Kuzey, güney, doğu ve batı noktalarında belirlenen bölgelere, askeri tesisler yapıldı. Bugün halen Birleşik Krallık toprağı olan Akrotiri ise en çok yatırım yapılan bölge olmaya başladı.

    Ada, Kıbrıs Sözleşmesi ile Osmanlı'dan 72.999 Pound 11 Şilin 3 Peni karşılığında alınmıştı. Osmanlı hükümeti ve Sultan Abdülhamid, paranın kısa zamanda ellerinde olmasını istiyordu. Ancak para hiçbir zaman Osmanlı'ya gönderilmedi. 1853-1856 Kırım Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu, Bank of England / İngiltere Bankası'na yüklü miktarda borçlanmıştı ve zaten felç olan ekonomisi sebebiyle bu borcun çok az bir kısmı ödenmişti. Londra, parayı farklı yollardan tahsile gitti ve zaman zaman, Osmanlı içerisinde vergi vermesi gerektiği bölgelerde vergileri vermeyerek, borcun faizine düştü.

    Kıbrıs Sözleşmesi ile ödenmesi gereken tutar da, bu borçtan düşüldü ve paranın tahsili bu şekilde gerçekleştirildi. Bu tutum karşısında Osmanlı ve özellikle Kıbrıs Türkleri tepki gösterse de, İstanbul parayı almak için herhangi bir girişimde bulunmadı.

    1900'lü yılların başlarından itibaren Britanya, adayı tamamen ilhak etme hedefine yöneldi. Aslında Osmanlı adayı çoktan unutmuştu. Koloniler Bakanı Sir Winston Churchill, 1907 yılında adaya bir ziyaret gerçekleştirdi. Burada yoklamalarda ve temaslarda bulundu. Londra'ya döndüğünde ise adayı, hiçbir şekilde ilhak etme haklarının olmadığını parlamentoya bildirdi. 

British Military Occupation Administration / Britanya Askeri İşgal Yönetimi (1914-1922)

    Adanın ilhakı ise Kasım 1914'te gerçekleşti. I. Dünya Savaşı başlamıştı. Avrupa'da, Britanya-Fransa-Rusya ittifakı, Almanya-Avusturya Macaristan-Bulgaristan ittifakı arasında ki savaş hızla yayıldı ve beklenenden çok daha uzun süreceği anlaşıldı. 

    (Bkz: I. Dünya Savaşı ve Birleşik Krallık)

    Osmanlı İmparatorluğu'da bu savaşa kaçınılmaz olarak girdi. Osmanlı'nın, Almanya safında savaşa girmesiyle beraber, Britanya İmparatorluğu adayı tamamen ilhak ettiğini açıkladı. Lefkoşa'da ki Osmanlı birliğine girildi ve bayrağı indirildi (Osmanlı askerleri ilhaktan 1 gün önce verilen emirle adadan ayrılmıştı). Londra, Britanya Protektoryası yönetimini fesh ederek, British Military Occupation Administration / Britanya Askeri İşgal Yönetimi adıyla, askeri işgal yönetimiyle yönetmeye devam etti.


Bir Kanadalı birliğinin tatbikatı.


    

    Bu sürede Kıbrıs adasından Osmanlı'ya yönelik askeri bir operasyon düzenlenmedi. Ada, Ortadoğu'ya ve Almanya'nın Afrika Kolonisine karşı geçiş noktası olarak kullanıldı ve savaş boyunca savunma pozisyonunu korudu. Adada, Türklere yönelik baskılardan özellikle uzak durulduğu gibi Türklerle ilişkiler daha yakın tutulmaya çalışıldı. Adada Rumlar ve Türklerden, Britanya Ordusu'na çok az da olsa katılımlar olduysa da sayısı ile ilgili kesin bir bilgi bulunmamaktadır. 

    Savaştan sonra adanın ilhakı Sevr Antlaşması ile Osmanlı heyeti tarafından onaylandı. Ancak antlaşmanın, Osmanlı Meclisince onaylanmaması ve Sevr Antlaşmasının hukuki ve fiili olarak hiçbir zaman uygulanmamasıyla ada kısa bir süre daha belirsiz kaldı. 

    Britanya, 1922 Yılında adanın yönetimini 'The Crown Colony / Taç Kolonisi' adıyla yeniledi ve 1914'de siyasi yönetimine dahil ettikten sonra 1922'de idari sistemine tam olarak dahil etti. 1918'de adaya Yüksek Komiser sıfatı ile atanan Sir Malcolm Stevenson, 1925'de Governor of Cyprus / Kıbrıs Valisi sıfatını aldı. 

    Kıbrıs Adasının ilhakı 1923 Lozan Antlaşması ile Türk tarafınca onaylandı. Böylece Türklerin ada ile ilgili Zürih Antlaşmasına kadar bir ilgisi kalmadı.

The Crown Colony / Taç Kolonisi (1922-1960) 

    1920'lerin ilk yarısı sakin geçti. 1929 ekonomik buhranı, Britanya'yı etkilemesinden çok daha fazla kolonileri özellikle küçük kolonileri etkiledi. 1930'lardan itibaren Enosis ve Yunan Milliyetçiliği Kıbrıs Rumları arasında hızla yayıldı. 1931 yılında çiftçi tasarısını protesto ile başlayan gösteriler ayaklanmaya dönüştü. Lefkoşa ve Limasol'da olaylar çıktı. Kıbrıs Valisinin, konutu ve birçok Kraliyet idari mülkü hasar gördü. 


1931'de bir Enosis Mitingi


    Ekim 1931'de, Britanya adada yönetim paylaşmasına dayalı farklı bir politika izledi. 'Palmerokratia' adını alan bu yönetim şekli ile Valinin yetkileri, Kıbrıs Rumları ile paylaştırıldı ve Enosis fikrinin önemli ölçüde önüne geçildi. Kıbrıs Türkleri ise sorun oluşturmaktan uzak olmakla beraber herhangi bir aktif örgütlenme içerisinde bile değillerdi. II. Dünya Savaşı'nın başlamasından sonra Ekim 1940'da 'Palmerokratia' yönetiminden vazgeçildi. Savaşın getirdiği koşullar,Yunanistan'ın, Nazi Almanyası tarafından işgali ve Müttefik devletler yanında yer alması ile Enosis fikri büyük ölçüde azaldı. Savaş sırasında Kıbrıs adası, çok hayati işlev gördü. Almanlar adanın istilasını planlamış olsalar da, adanın güçlü tahkimi ve Kraliyet Donanması'nın bölgedeki varlığı bu planın hayata geçilmesine izin vermedi. 

    Savaşın bitmesinden sonra, Enosis ideali azaldığı hızla yeniden yükselişe geçti. 1948 yılında Yunanistan Kralı Paul, Kıbrıs ile birlik hakkını ilan etti. Kıbrıs Ortodoks Kilisesi'de, Enosis'in önemli bir aktörüydü. Kilise, 1950'de sadece Kıbrıs Rumlarının oy verdiği bir referandum düzenledi ve %95 ile Yunanistan ile birlik kararı çıktı. Ancak bu referandum, Birleşik Krallık tarafından tanınmadı. 

    II. Dünya Savaşı'ndan sonra tüm dünyada yaşanmaya başlanan De-Kolonizasyon süreci Kıbrıs'ta da, derinden yaşandı. Kıbrıs Rumları kısa sürede örgütlü biçimde, Enosis'i uluslararası bir gündem haline getirmeye başardılar. Referandumun tanınması ve adanın Yunanistan'a bırakılması konularında başarılı lobi faaliyetleri ve propaganda ile Britanya'yı zor durumda bıraktılar.

    Londra ise başından beri Enosis'i fazla önemsemedi. Ancak, Hindistan'ın 1950, Mısır'ın 1952'de bağımsız olmasından sonra, Kıbrıs, Birleşik Krallık için karargah konumuna gelmişti. Referandum ve Mısır'ın bağımsızlığından sonra Enosis'e karşı çok sert tedbirler alındı. Referandumun kesinlikle tanınmayacağı deklare edildi. 


Solda: Makarios. Ortada: Vali Sir Hugh Foot. Sağda: Dr. Fazıl Küçük


    

    Kıbrıs Türkleri ise 1940'ların sonu ve 1950'li yılların başından itibaren, Kıbrıslı Türk Dr. Fazıl Küçük önderliğinde örgütlenmeye ve Kıbrıs meselesinin Türkiye için ilk gündem olmasına çalıştılar. Dr. Fazıl Küçük, çeşitli teşkilatlar kurarak, Kıbrıs, Britanya ve Türkiye'de geziler düzenledi. Türkiye 1950'li yıllarda, Kıbrıs ile yakınlaşmaya başladı ve Kıbrıs Türklerinin hamisi konumuna geldi. Türkiye'de iktidarda ve muhalefette genel fikir, Kıbrıs'ın, Birleşik Krallık toprağı kalmasına devam etmesi fakat Kıbrıs Türkleri ve Rumları arasında paylaştırılacak bir yönetimle yönetilmesiydi. Ayrıca Türkiye bir anayasa oluşturulmasını talep ediyordu.

    Birleşik Krallık, Enosis'i kesin bir şekilde kabul etmedi, Türkiye'nin önerisine ise daha ılımlı yaklaştı. Enosis çevresinde örgütlenmiş olan EOKA teşkilatı kendi aralarında bir bölünme yaşamak üzere olan Rumlar üzerinde etkisini kaybetmemek için bir darbe planladı.

    EOKA'nın lideri Yunanistan Ordusunda görev yapmış, Yunan Milliyetçisi Albay Georgios Grivas'dı. EOKA'yı başından beri askeri-paramiliter bir teşkilat olarak örgütledi. 1950 referandumundan sonra ki süreçte bir sonuç alınamaması üzerine 1954 yılında darbe planladı. EOKA, 1 Nisan 1955 Tarihinde. Grivas, uzun süredir yetiştirdiği ve aralarında II. Dünya Savaşı sırasında Nazilere karşı direniş hareketine katılmış subay ve sivillerinde bulunduğu askerleri ile 'Milli Birlik Devrimi' ilan etti. EOKA mensupları, Lefkoşa, Girne ve Limasol'de, harekete geçtiler. Radyo, hükümet ve telekom binalarına saldırdılar. Fakat EOKA hemen her bölge de başarısızlığa uğradı ve püskürtüldü. Grivas, planında vazgeçmedi ve başarısız darbe girişimini, ayaklanma ve gerilla taktiği ile devam ettirdi.


Temmuz 1957. Britanya Askeri Üssü ve Kontrol Noktası.


    

    EOKA'nın ayaklanması ve savaş ilan etmesi üzerine Kıbrıs Türkleri, Enosis'e karşı 'Taksim' hedefi ilan etti. Bu fikre göre, Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan arasında paylaşılacaktı. 1957 yılından itibaren Kıbrıs Türkleri de silahlı örgütlenmeyi aktif politika olarak benimsediler.

    Britanya ise iki fikre de sert tepki gösterdi. Kıbrıs Valisi General Sir John Harding, 26 Kasım 1955'te adada genel olağanüstü hal ilan etti ve çok sert tedbirler aldı. EOKA ve Britanya Ordusu 1959 yılına kadar sürecek sert çatışmalarda bulundular.  

    EOKA, askeri açıdan Britanya Ordusu'na kayıplar verdirmek dışında hiçbir başarı gösteremedi. Planladığı gibi şehirleri kontrol edemedi veya Grivas'ın ilan ettiği 'Milli Birlik Devrimi' gerçekleşmedi. EOKA, 1958'den itibaren Kıbrıs Türklerine karşı da saldırılara girişti ve aynı şekilde Kıbrıs Türkleri de silahlı direniş ile karşılık verdi. Britanya Ordusu 1959'a kadar 457 askerini kaybetmişti. 

    Herhangi bir askeri başarı olmamasına rağmen adanın ucu olmayan bir iç savaşa gittiği NATO ve BM tarafından kabul görüyordu. Birleşik Krallık Başbakanı Macmillan'da bu durumu 1957'de kabul etti. 1957'den itibaren Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık tarafından gerçekleştirilen üçlü toplantılar ile adada çözüm arayışlarına gidildi. Birleşik Krallık'ın 1958'in ortasına kadar adayı bırakmama politikası çözüm arayışlarını sekteye uğrattı. 

    Fakat 1958'in sonuna doğru adanın bağımsız bir devlet çatısı olması görüşü, Britanyalı politikacılar tarafından da kabul görmeye başladı. 

    11 Şubat 1959 Zürih Antlaşması ile Birleşik Krallık, Yunanistan ve Türkiye adanın garantör ülkeleri oldu. 19 Şubat 1959'da Londra Antlaşması ile adanın iki halk arasında yetkilerin paylaştırıldığı, yazılı anayasası olan bir bağımsız devlet olması onaylandı. Bu antlaşmalar tarihe 'Londra ve Zürih Antlaşmaları' olarak geçti.


Akrotiri ve Dhekelia


    16 Ağustos 1960'da Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etti. Devlet Başkanı Patrik Makarios, Başkan Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük oldu. Böylece Kıbrıs Kolonisi'nin sona ermesiyle Britanya'nın ada üzerindeki genel hakimiyeti sona erdi. Akrotiri ve Dhekelia ise Britanya toprağı kalmaya devam etti. Bu bölgeler bugün Britanya Denizaşırı Toprakları içerisinde yer almaktadır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder