4 Aralık 2016 Pazar

Süveyş Krizi ve Birleşik Krallık




    Süveyş Krizi / Suez Crisis. Birleşik Krallık'ta 'Üçlü Saldırı', İsrail'de 'Kadesh Operasyonu', Arap dünyasında ve uluslararası politika da 'II. İsrail-Arap Savaşı' olarakta bilinir.





    

    Mısır'ın Süveyş Kanalı'nı tamamen kamulaştırmasının ardından, Birleşik Krallık, Fransa ve İsrail'in, Mısır'a karşı düzenlediği askeri operasyon. ABD tarafsız kalmış, SSCB ise Mısır'dan tarafa açıkça destek vermiştir. 

    Çatışmanın sonunda, Anglo-Fransız-İsrail ittifakı kesin askeri zafer kazanmasına rağmen, siyasi başarısızlığa uğramıştır.



Krizin Temeli ve Öncesi: 1888-1952


    Kızıldeniz'i, Akdeniz'e bağlayan Süveyş Kanalı'nın inşaatına Eylül 1859 yılında başlandı. Kanalın mimarı Suez Canal Company / Süveyş Kanal Şirketi'ydi. Bu şirketin yönetimi Mısırlıların elinde olsa da hisselerinin yarısından fazlası Britanyalı ve Fransız yatırımcıların (yatırımcı olarak hükümetlerinde payı vardı) elindeydi. 

    Kanalın yapımı Kasım 1869 Tarihinde tamamlandı. Hint Okyanusu - Akdeniz - Atlantik ticaretine büyük yenilik getiren kanal, beraberinde yıllarca sürecek siyasi ve ekonomik sorunlar getirdi.



Süveyş Kanalı Yapımı


    

    1888 Yılının Ekim'inde İstanbul'da, Britanya, Almanya, Avusturya, Fransa, İtalya, Rusya, Hollanda ve Osmanlı arasında ilk antlaşma imzalandı. Bu antlaşmaya göre kanal, tüm devletlere savaş ve barış zamanında savaş ve sivil gemilere açık olacaktı. Osmanlı İmparatorluğu ise bu antlaşmanın uygulanmasından sorumluydu.

    İlk başta adil görünen bu antlaşma zamanla uygulanamaz oldu. Britanya İmparatorluğu, 1880 yılından itibaren Süveyş Kanal Şirketi'nde ki yatırımlarını arttırdılar ve Fransızlardan ve Mısırlılardan da hisse satın aldılar. Britanya'nın, Mısır üstünde giderek yükselen siyasi ve ekonomik etkisi ile kanal, 1900'lü yılların başında fiilen Britanya'nın kontrolüne girdi.

    I. Dünya Savaşı'nın başlaması ile Mısır yönetimi, Mısır Sultanlığı ile Osmanlı'dan bağımsızlığını ilan etti. Fakat bu tam bağımsızlık ilanı değildi. Mısır Sultanlığı, Britanya İmparatorluğu'nun vassal devleti oldu. Böylece kanalın tüm yönetimi Britanya'ya geçti. Kanal, Mihver gemilerin tamamına kapatıldı.

    1922 yılında Mısır Sultanlığı, Mısır Krallığı adıyla tam bağımsızlık ilan etti. Bu krallık doğrudan Britanyalılar tarafından kurulmuş ve Kral Fuad-I'in tahta çıkış töreninde bile Britanyalı subaylar bulunmuş ve Londra Mısır'a 1936 yılına kadar 'Yüksek Komiser' atamaya devam etmişti. 



Irak Kralı Faysal-I. Tahta çıkış töreninde etrafındaki Britanyalı Subaylar dikkat çekiyor.



    

    Yine 1936 yılında yapılan Anglo-Mısır Antlaşması ile Süveyş Kanalı'nın kontrolüne dair Britanya güvencesi net bir şekilde verildi.

    II. Dünya Savaşı'nda da kanal tamamen Mihver devletlere kapalı kaldı.



Krizin Temeli ve Öncesi: 1952-1956


    Mısır'da 23 Temmuz 1952 yılında askerlerin öncülüğünde gerçekleştirilen devrimden 1 yıl sonra saltanat kaldırıldı ve Mısır Cumhuriyeti ilan edildi. General Muhammed Necib'te, yeni cumhuriyetin ilk devlet başkanı oldu. 

    Devrim, Baas ideolojisinin ilk büyük başarısıydı. Baas ideolojisinin amacı, tüm Arapları tek bir devlet çatısı altında toplamayı hedefleyen, milliyetçi ve sosyalist bir ideolojiydi. Devrimcilerin en büyük hedeflerinden birisi de Süveyş Kanalı'nın ulusallaştırılmasıydı. 

    General Muhammed Necib, 1954 yılında Albay Cemal Abdül Nasır önderliğinde gerçekleştirilen bir darbe ile devrildi. Albay Nasır, büyük amaçları olan sıkı bir Baas taraftarıydı ve öldüğü tarih 1970 yılına kadar Başkanlık görevinde bulundu ve 1967 yılında ki III. Arap-İsrail Savaşı'nda Arap Devletlerin aldığı yenilgiye kadar Arap Dünyası'nda büyük fırtınalar kopardı.



Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdül Nasır. Baas ideolojisinin simge ismi oldu.


    

    II. Dünya Savaşı'nda sonra ise Britanya için Ortadoğu'nun güvenliği için iki önemli nokta vardı. İran ve Mısır. İran petrol üretimi açısından çok önemlidir. Burada Anglo - İran Petrol Şirketi, İran petrolünün tekelini elinde tutuyordu. 

    Ortadoğu'da ise dengeler II. Dünya Savaşı'ndan sonra ki 10 yıllık dönemde çok değişti. Britanya için artık burası kolay yönetilen bir bölge olmaktan çıktı. İlk büyük hareket ise 1951 yılında İran'da, İran Başbakanı Dr. Musaddık tarafından geldi.

    Dr. Musaddık ülkede ki tüm petrol alanlarını kamulaştırdı ve ülkedeki tüm Birleşik Krallık askeri unsurlarının ülkeyi terk etmesini istedi. Bir Sovyet müdahalesinden endişelenen Britanya, askerleri ülkeden çekti. Şirket personeli ve teçhizatlar da ülkeden çekildi. Fakat Dr. Musaddık 1953 Yılında CIA destekli bir darbeyle devrildi ve Anglo-İran Petrol Şirketi ülkeye yeniden geri döndü.

    Mısır'da ki devrim ve Nasır'ın darbesi ise Britanya için çok daha bir sürecin başlangıcı oldu. Nasır, Süveyş'in derhal kamulaştırılmasını ve Sudan'ın Mısır topraklarına bırakılmasını istiyordu. Londra ise bu kabul edilemezdi. Sudan çok stratejik bir mevkiydi ve sadece Britanya, Süveyş Kanalı'ndan yıllık 25 Milyon Sterlin'den fazla para kazanıyordu. 1945-1954 yılı arasında kanaldan geçen gemilerin %69'u petrol gemisiydi. Bu gemiler doğrudan, Britanya-Fransa ikilisine petrol taşımaktaydılar. Yine bu dönem aralığında gemilerin %18'i ithalat malları taşıyordu ve bunların tamamı Britanya'ya sevk ediliyordu.

     Yükselen kriz Ekim 1954 Tarihinde yapılan bir antlaşmayla geçici bir çözüme kavuşturuldu. Antlaşmaya göre, Britanya İsmailiye'de büyük bir askeri üs bulunduracak, diğer bölgelerden çekilecek ve tüm Mısır'dan da Mayıs 1956 Tarihine kadar çekilecekti. Fakat, NATO üyesi Türkiye veya Arap Birliği üyesi ülkelere karşı yapılacak bir saldırıda Mısır, Birleşik Krallık askeri geçişine izin verecekti.

    Antlaşmanın bir diğer maddesine göre İstanbul Antlaşması'nın serbest geçiş hükümleri de uygulanacaktı. Bu da ticari varlığın devam etmesi anlamına geliyordu.

    Yine de bu antlaşma ile Britanya İmparatorluğu, De-Kolonizasyon sürecinde ki ağır darbelerinden birini aldı. Hindistan'ın bağımsız bir cumhuriyet olması ve Mısır'ın -özellikle Süveyş Kanalı'nın- kontrolünün kaybedilmesi, 'Güneşin üzerinde batmadığı İmparatorluk' gerçeğini ve imajını darbe vurdu.



'Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk'
Bu terim tarihte birçok büyük imparatorluk bu isimle adlandırıldı. Birleşik Krallık için ilk olarak 1829'da, Londra'da bir hiciv dergisinde kullanıldı.

    

    Birleşik Krallık, Süveyş Kanalı ve Mısır üzerinde ki kontrolünü yeniden kazanmak amacıyla ABD ve diğer batılı müttefikler ile işbirliğine gitme politikası izledi. NATO önderliğinde bir müdahale, Britanya için daha kolay bir çözüm olacaktı.

    Ancak ABD, Türkiye, Yunanistan veya İran'da yaptığı gibi Mısır'a karşı ekonomik bir ilgi göstermekten kaçındı. Bunun temel sebebi böyle bir hamlenin bölgede ki anti-emperyalist hareketi daha da kışkırtacağını ve Sovyetler Birliği'nin bunu kullanarak bölgede kesin bir nüfuz sağlayacağı düşüncesiydi. ABD bu politika yerine, SSCB'ye karşı geliştirdiği 'Çevreleme' politikasını uygulayarak bu ülkeleri SSCB'ye karşı bir set olarak kullanmayı düşünüyordu. 

    Fakat bölgede ki SSCB ve sosyalist ideolojilerin etkileri ABD'yi biraz daha Britanya ve Fransa'ya yakınlaştıracaktı.

    Albay Nasır ise ekonomik planlara yöneldi. Ülke de büyük baraj projelerinin başını çektiği bir tür 'sanayileşme' projeleri başlattı. Diğer taraftan hem ekonomiyi  hareketlendirmek hemde İsrail'e karşı girişilecek bir savaş için, silahlanmayı hızlandırdı. Ordu modernizasyonu başladı. Sovyetler Birliği'nden silahlar alındı. Birçok danışman subayı ülkesine davet etti ki bunların bir kısmı Nazi Almanyası'nın çöküşünden sonra 'işsiz' kalmış Nazilerdi. 1955 Nisan'ında ülke de ilk kez 'Silahlı Kuvvetler Sergisi' adıyla bir sergi toplandı. Nasır burada gövde gösterisi yaptı. Bağımsızlık vurgusunu yeniledi.



Binbaşı Otto Skorzeny. Mısır'da, Nasır yönetimine destek veren en ünlü Nazilerden biri. Nasır, SSCB ile yakınlaştıkça, Mısır Ordusuna danışmanlık yapan Nazilerde ülkeden ayrıldı. 1967 Savaşından sonra ise izlerine rastlanmadı.


   

    Sovyetler Birliği'nde ise Stalin'in ölümünden sonra, ABD'nin çevreleme politikasına karşı olarak, genişleme politikasına başlandı. Kore'de olduğu gibi ABD karşıtı devletlere; siyasi, askeri ve ekonomik yardımlar yapılmaya başlandı. 

    ABD ise bu dönemde birbirine çelişkili gibi duran paralel politikalar uyguluyordu. Bir taraftan Britanya İmparatorluğundan sonra ortaya çıkan gücün yerini doldurmaya çalışıyordu. Diğer taraftan ise bu politikayı uygularken ülkelerde oluşabilecek bir karşı tepkiyi ve bunun neticesinde bu ülkeleri Sovyet Bloğu'na kaptırmamaya karşı özel bir hassasiyet duyuyordu. 'Yumuşak Güç Politikası'; Türkiye, Yunanistan, Pakistan gibi ülkelerde başarılı olurken, Mısır gibi ülkelerde ise belirsiz durumdaydı.

    Birleşik Krallık için ise Süveyş Kanalı, Ortadoğu'da son kalelerdi. Ayrıca Hint Okyanusuna ulaşımında son kilit anahtarıydı. Fakat bu bölgede ki üsler 1954 Antlaşmasına uygun olarak 2 yıl içerisinde Mısır'a devredildi. 

    Askeri gücünü kaybeden Birleşik Krallık, ekonomi kartını oynadı. ABD ile birlikte ülkede ki baraj yapımları için öneriler sunuldu. Projeler, oluşturulacak fonlarla finanse edilecek ve yapılacak planlara göre bu fonlarla projeler finanse edilecekti. Bu fonların yönetimi de ABD-Britanya-Mısır kontrolünde olacaktı. Elbette bu plan ekonomik olarak Mısır'ın, Batı Bloğu'na girmesi demekti. Böylece, Cemal Abdül Nasır yönetimi Sovyetler Birliği'ne daha da yakınlaşması durumunda ekonomik bir resesyon ile devrilecek ve siyasi yönetimde Batı Bloğu'na kayacaktı.

    Fakat Sovyetler Birliği daha hızlı ve etkili davrandı. SSCB Dışişleri Bakanı, Kahire'ye gelerek daha etkin, gerçekçi ve ülkeyi borç batağına sürüklemeyecek bir proje sundu. Nasır, projeyi kabul etti ve Temmuz 1956'da onayladı. Böylece Mısır, SSCB ile ekonomik anlamda büyük bir ittifak kurmuş oluyordu.



Asvan Barajı. Nasır'ın baraj projelerinden en büyüğüydü.


    Bu antlaşma Batı için kabul edilemezdi. ABD, 16 Temmuz 1956'da; Mısır ekonomisinin iflas ettiğini, baraj projelerinin kesinlikle kar getirmeyeceğini ve Mısır yönetimin hayal dünyasında yüzdüğünü açıklayan sert bir bildiri yayınladı. ABD ve Britanya; Nil Nehri üzerinde yapılacak projeler için Sudan, Etiyopya, Tanzanya ve Uganda ile anlaşmalar yapılacağını duyurdu.

    Bu duyuru ise Mısır ve SSCB için kabul edilemezdi. Çünkü Nil Nehri, Uganda ve Tanzanya'da doğuyordu. Ayrıca Mısır'a giden kolu Sudan'dan ulaşıyordu. Buralarda yapılacak baraj projeleri Mısır ekonomisi için tam bir iflas demekti. Mısır, enerji ve su kaynaklarının büyük çoğunluğunu bu nehire borçluydu. Bu projeler işlediği takdirde, Mısır tamamen bu ülkelerin tasarrufuna muhtaç kalacaktı. SSCB için ise, çok stratejik bir müttefikin kaybıydı. 

    Birleşik Krallık için askeri operasyon vakti gelmişti. Ancak yine de Londra, çatışmaya hazırlıksız bir anda yakalandı.



Mısır Saldırısı


    Cemal Abdül Nasır, 23 Temmuz 1956'da, devrimin yıldönümünde büyük bir askeri tören düzenledi ve Sovyetler Birliği ile antlaşmaya varıldığını ilan etti.

    26 Temmuz 1956 Tarihinde Alexandria / İskenderiye'de büyük bir gösteri daha düzenlendi. Bu gösteri 10 gün öncesinden planlanmıştı ve askeri geçit töreni de içeriyordu. Nasır burada ateşli bir konuşma yaptı. Ülkesinin düşmanlarına fırsat verilmeyeceğini, Mısır'ın bağımsızlığını korumak için her türlü girişimin yapılacağını ilan etti. Konuşma devam ederken, Mısır Ordusu Süveyş Kanalı'na taarruza başladı ve Nasır saldırının başladığı haberini alınca halka, Süveyş'in tamamen kamulaştırıldığını ve yabancı düşmanların ülkeden kovulduğunu ilan etti.



Nasır'ın 26 Temmuz 1956 Konuşması


    

    Birleşik Krallık, Fransa ve ABD büyük bir şaşkınlıkla karşılaştı. Batı Bloğu böyle bir saldırıyı bu kadar çabuk beklemiyordu. MI6 raporlarında, Süveyş'e yapılacak olası bir Mısır saldırısı için en erken 1958-1959 tarihleri öngörülüyordu. Mısır Ordusu, hazır değildi, büyük silah modernizasyonuna rağmen, Britanya ile bir savaşa karşılık gelebilecek bir güç yoktu.

    Dış İşleri Bakanı Anthony Eden, çok sert bir bildiri yayınladı. Fransa, Birleşik Krallık'a tam destek verdi ve Kuzey Afrika'da bulunan tüm askeri birliklerin Mısır'a karşı yapılacak ortak bir harekat için hazır olduklarını bildirdi. Londra, ABD'ye de sert bir tedbir alınmadığı takdirde tüm Ortadoğu'nun SSCB'ye 'hediye edileceğini' bildiren bir çağrı yaptı.

    Birleşik Krallık ve Fransa'nın sert tepkisini yatıştırmak amacıyla Nasır, Süveyş Kanalı Şirketi maliyetinin karşılanacağını duyurdu ve bu maliyet 1 hafta içerisinde ödendi.



Londra Konferansı


    ABD ise büyük bir konferans çağrısında bulundu. Bu konferansı kanalı en etkin kullanan ülkeler oluşturacaktı. Mısır'da elbette kanalın sahibi olarak bu ülkelerden biriydi fakat Albay Nasır bu konferansı reddetti ve katılmadı. 

    Mısır konferansa katılmadı fakat konferans toplandı. SSCB, Çin ve Hindistan, Mısır'dan tarafa oldular. Britanya ve Fransa ise diğer kanattı. ABD ise biraz daha ortada olmaya özen gösterdi. ABD Dışişleri Bakanı Dulles'in önerdiği 'Kanalın uluslararası bağımsız bir BM komisyonu tarafından denetlenmesi' önerisi bazı katılımcılar tarafından kabul gördü fakat konferans tam çözüme kavuşamadan sona erdi.

    Konferansın çözümsüz dağılması, Birleşik Krallık-Fransa ve İsrail'in oluşturduğu ittifakın askeri bir operasyona yönelmesine neden oldu. ABD ise bölgede karşı-tepkiden çekindiği için askeri bir harekat konusunda bu ittifaka destek olmadı. SSCB ise Mısır'ın yanında olduğunu bildiren açıklamalarını tekrar etti.

    Birleşik Krallık, Fransa ve İsrail Dışişleri Bakanı ve beraberinde ki heyetler Eylül 1956'da Sevres'te bir araya geldiler ve askeri harekat planını oluşturdular. Bu askeri ittifak gizliydi ve gizliliği çok önemliydi.



Sevres Protokolü görüşme tutanağı


    Plana göre, İsrail, Mısır'a karşı 'Tehdit Önleme' amacıyla saldırıya geçecekti. Birleşik Krallık ve Fransa'da, Nasır'a derhal Süveyş çevresinden çekilmesini içeren bir ültimatom verecekti ki Nasır bunu reddedecekti. Böylece Birleşik Krallık ve Fransa'da, İsrail ile yaptıkları antlaşma uyarınca saldırıya geçecekti. Bu antlaşmaya Sevres Protokolü adı verildi.



Kadesh Operasyonu


    29 Ekim 1956 Tarihinde saat gece 03:00'da İsrail, Kadesh Operasyonu ile Sina Yarımadasını işgale başladı. Ürdün'ün Mısır yanında bir savaşa gireceği bilgisini, Londra'dan alan İsrail, Ürdün sınırını da tam kontrol altına aldı. Ürdün'den Mısır'a gelecek bir yardım daha çatışmanın başında durdurulmuş oldu.

    İsrail ağır hava saldırısı ve donanma saldırı ile Mısır Ordusu'na bir şok dalgası yaydı. Operasyonu yöneten General Moshe Dayan, hava saldırılarına önem verdi. 



General Moshe Dayan  ve İsrail askerleri. General Dayan, Haziran 1941'de Fransızlara karşı savaşırken tek gözünü kaybetmişti. Aslında protez göz kullanabilse de bu imajı onu İsrail Halkının nezdinde bir kahramana dönüştürdü.


    

    Mısır Hava Kuvvetleri daha çatışmanın ilk saatlerin büyük darbeler aldı. Birçok uçağını havalanmadan kaybetti ve havada yapılan çatışmalarda da ağır kayıplar verdi. Donanma ise hareket edemez bir konumdaydı. Nasır, daha çok Hava-Savunma ve Kara birliklerine önem vermişti. Bunun ise Mısır için ağır sonuçları oldu.

    30 Ekim'de İsrail ilk paraşüt birliklerini ve 9. Piyade Tugayı'nı Mısır topraklarına yolladı. İsrail Ordusu, hızla ilerledi. Mısır Ordusu silah yetersizliği, hava-savunma sistemlerinin elektrik arızası gibi çok basit sebeplerle çalışmaması, hava desteği olmaması sebebiyle hızla geri çekildi.

    İsrail birlikleri 2 Kasım'da tüm Sina Yarımadası'nı doğu-batı ekseninde ikiye bölerek Ros-Sudar'ı ele geçirdi. 3 Kasım'da Ebu-Zenima'yı aldı ve 5 Kasım'da yarımadanın en güneyi Shorm El-Seyh şehrini aldı. 



Anglo-Fransız Saldırısı


    Birleşik Krallık ve Fransa ise 30 Ekim'de, Mısır'a ültimatom vermiş ve beklenildiği üzere reddedilmişti. 

    Bunun üzerine Operation Musketeer başlatıldı. İsrail'e yoğun hava desteği yapıldı. Britanya, Kıbrıs ve Malta üzerinden harekete geçti. HMS Eagle, HMS Albion, HMS Bulwark ve HMS Ocean, Fransız gemileri ile birlikte harekata katıldı. 

    Anglo-Fransız koalisyonu, 5 Kasım' kadar İsrail'in kara harekatına büyük destek verdi. Mısır'ın hava-savunma sistemi etkisiz hale getirildi, Mısır ordusuna ait tanklar vuruldu ve Mısır haberleşme sistemine büyük zayiat verdirildi. 



1-5 Kasım 1956 Tarihleri arasında Sina Yarımadasının, Anglo-Fransız-İsrail ittifakı tarafından istilası


    5 Kasım'ı, 6 Kasım'a bağlayan gece, 3. Britanya Paraşüt Birliği, ilk hava indirme harekatına Teleskop Operasyonu ile başladı. Birlik, El-Cemil havaalanına indi ve kısa sürede ele geçirdi. Aynı gece Port Said'e operasyon yapmak amacıyla birçok stratejik nokta ele geçirildi. Fransız kuvvetleri de aynı şekilde önceden belirlenen hedefleri ele geçirdi ve Anglo-Fransız birlikleri İsrail Ordusu ve Kraliyet Donanması çıkarma birlikleri için köprü başları kurmaya başladı.

    6 Kasım'da, Kraliyet Donanması, 40 ve 42. Komandoları başarılı bir harekat düzenlediler. Anglo-Fransız-İsrail Kuvvetleri Süveyş'in batısına üç noktadan saldırıya başladılar.



Britanya Kuvvetleri Süveyş'te


    

    Kuzeyde Quantaro, merkezde, İsmailiye, güneyde ise Port Said'e karşı saldırılar başladı.

    Kuzey ve merkezde kolay başarı elde eden Anglo-Fransız-İsrail Birlikleri, Port Said'te şiddetli bir direnişle karşılaştı.

    Kraliyet Donanması, bölgeye geri kalan tüm komando birliklerini ve 6. Kraliyet Tank Birliği'ni, Port Said'e çıkardı. Müttefiklerin planına göre şehir aynı gün düşecekti. Planın büyük bir bölümü başarılı oldu, Mısır Ordusu'na ait tankların hemen hemen tamamı yok edildi ve merkez binaların birçoğu ele geçirildi. Radyo binası ise ele geçirilemedi. 

    6 Kasım'ı 7 Kasım'a bağlayan gece Mısır Ordusu, keskin nişancı saldırılarına başladı. Gece devam eden çatışmalara rağmen iki tarafta üstünlük sağlayamadı.



Port Said içerisinde mevzi almış Kraliyet Paraşüt Birlikleri Askerleri


    

    7 Kasım 1956 saat gece 01:00'da, Anglo-Fransız-İsrail Birlikleri, hava saldırılarının ardından, radyo binasını ele geçirmek ve şehrin batı kesiminin tamamını almak için bir harekata başladılar. Radyo binası ele geçirildi ve Mısır Ordusu şehrin batı yakasında yenilgiler almaya başladı.   

    Fakat Anglo-Fransız birlikleri saat 02:00'da durdu. 15 dakika sonra da İsrail birlikleri saldırıyı durdurdu. Bunun sebebi askeri başarısızlık değildi. Birleşik Krallık, Fransa ve İsrail ile Mısır ateşkes ilan etmişti. Süveyş Krizi'nin çatışma bölümü bitmişti.



Birleşik Krallık'ta Savaş Karşıtı Protestolar


    Krizin çatışmaya dönmesinden itibaren Birleşik Krallık'ta sert bir savaş-karşıtlığı oluştu. Muhalefette ki İşçi Partisi'nin öncülüğünde ve diğer partilerin ve savaş karşıtı kuruluşların oluşturduğu protestolar ülkenin her yerine yayıldı. Birçok akademisyen, siyasetçi, sendika ve sivil toplum kuruluşu bu savaşın bir suç olduğunu ve SSCB'nin olası saldırısına meşruiyet sağlayacağını belirtiyordu.

    Ayrıca bu krizin ekonomik maliyetinin ağır olacağı ve böyle bir işgalin bölge de, Britanya ve Fransa eksenli bir Batı karşıtlığının büyük bir isyana döneceği savunuluyordu. Muhalif gazeteler, 'Eski sömürgeci zihniyet ile çağımızda hareket etmek intihar' tarzında başlıkları manşete taşıdı. 4 Kasım'da, 35.000 kişiden fazla gösterici, savaş-karşıtı bir gösteri düzenledi.

    Bununla beraber birçok tarihçinin kaydettiği ve yapılan anketlere göre Birleşik Krallık halkının Başbakan Sir Eden'e destek verdiğini ortaya koymaktadır. Başbakan, halka 'Nasır durdurulmazsa, tüm bir Batı Karşıtlığı'nın bölgeye yayılacağını ve bunun da Sovyet işgaline sebep olacağını' söylemekteydi. 



Uluslararası Tepki


    Çatışmalar başladığı andan itibaren ABD askeri destekten kaçındı ve bir taraftan kısa bir bekle-gör politikasına girerken bir taraftan da dünyaya -özellikle SSCB'ye- savaşın karşısında olduğunu net bir şekilde duyurdu. Askeri harekatın uzaması ile beraber, BM'de ateşkes çağrısı yapan ülkelerden biri oldu.  

    ABD'nin tarafsız kalmasının ve hatta kendi müttefiklerine karşı durmasının en büyük sebebi, böyle bir savaşın dalga etkisi ile Arap Milliyetçiliğini arttıracağı ve bu bölgelerin Sovyet etki alanına gireceği hesaplamasıydı. Ayrıca, SSCB ile ilişkiler gergindi. ABD, çatışmaya destek olmasının sonucunda III. Dünya Savaşı'nın dahi çıkabileceğini öngörmekteydi. 

    Saldırıya en sert tepkiyi gösteren ise Sovyetler Birliği oldu. 30 Ekim'de, Kruschev bu saldırının açık bir provokasyon olduğunu ve batılı güçlerin, III. Dünya Savaşı'nı alenen körüklediğini ilan etti. ABD'nin destek koymaması üzerine ertesi gün Kruschev 'Eski Avrupa'nın artık varolmadığını' ilan eden bir bildiri yayınladı ve 1-2 Kasım'da üst üste iki ateşkes çağrısı yaptı. 

    Bu ateşkes çağrılarına yanıt gelmediği gibi Mısır Ordusu'nun peşpeşe aldığı mağlubiyetler üzerine, Kruschev, Pravda Gazetesi'nde, Federal Almanya Başbakanı Adenauer'ın haklı çıkabileceğini belirten bir röportaj verdi. Alman Başbakan çatışmalar başladığında, Paris ve Londra'nın nükleer bir saldırıya açık hale geldiğini bildiren bir bildiri yayınlayarak, Birleşik Krallık ve Fransa'nın hata yaptığını söylemişti.

    Bu tehdit çok büyük bir fırtına koparacaktı ve ABD'yi askeri olasılığın tamamen dışına itecekti.

    SSCB'nin bu kadar ağır tepki vermesi ve ABD'nin karşılığında daha sert bir tepki de bulunmamasının sebebi ise Macaristan ve çevreleme politikasıydı. ABD, çevreleme politikası ile SSCB'ye karşı birçok ülkeyi kışkırtıyordu. Ayrıca Macaristan'da ki, rejim karşıtı silahlı eylemcilerin finansal ve askeri anlamda ABD tarafından desteklendiği bilinmekteydi. Batı, Macaristan'da başarısız olmuş ama SSCB'nin imajına darbe vurmuştu. Aynı şey Mısır'da olamazdı.



Ekonomik Boyut


    Çatışma başladığında ABD, Birleşik Krallık'a karşı sessiz bir finansal baskı uyguladı. Sadece 30 Ekim-2 Kasım tarihleri arasında, Bank of England / İngiltere Bankası, 45 Milyon Dolar kaybetti. ABD'nin bu baskıyı uygulamasının temel sebebi de, petrol başta olmak üzere Süveyş ticaretinin tamamen durması ve savaş uzadığı müddetçe ABD ekonomisine daha fazla zarar vereceği gerçeğiydi. 

    1 Kasım'da Suudi Arabistan, petrol ambargosu ilan ettiler. 2-3 Kasım'da diğer Arap Birliği ülkeleri de petrol ambargosu ettiler.



Ateşkes İlanı


    İçeriden gelen protesto, Sovyet tehdidi, ABD'nin tarafsızlığı, finansal-ticari şok ve petrol ambargosu, Birleşik Krallık'ı ateşkese götüren süreç oldu.

    Askeri harekat ise kesin başarıya ulaşmasına rağmen, planlanan tarihlerde tamamlanmamıştı. Anglo-Fransız-İsrail ittifakı, askeri harekatın 3-4 Kasım tarihlerinde sona erdirileceğini hesap etmişti fakat Sina'da planın 2 gün aksaması ve Port Said direnişi çatışmaları uzattı. Ayrıca, hesaba göre Cemal Abdül Nasır'ın mevcut durum karşısında barış isteneceği hesaplanmıştı. Aksine Nasır topyekün bir savaş çağrısında bulunmuştu.



1955-1957 Tarihlerinde Birleşik Krallık Başbakanı Anthony Eden. 


    

    Tüm bu şartlar, Başbakan Sir Anthony Eden'ı, 6 Kasım'da Paris ve Tel-Aviv ile iletişime geçerek ateşkes kararı vermesine sebep oldu. 



Krizin Sonuçları


    Ateşkesin ardından, müttefik kuvvetler Süveyş'in batı yakasından çekildi. İsrail'in Sina'dan tamamen çekilmesi ise Ocak 1957 Tarihinde gerçekleşti. 

    Süveyş Kanalı tamamen kamulaştırıldı ve Britanya-Fransız mallarına el konuldu. Birleşik Krallık'a ait askeri üsler kapatıldı. Bölge de yapılan heykeller bile söküldü. Buna, kanalın mimarı Fransız Ferdinand de Lesseps'in heykeli bile dahil oldu.



Mimar Lesspess'in heykelinin sökülmesi


    ABD, tarafsız kalmasına rağmen bölge de büyük bir prestij kaybetti ve SSCB yıldızı parladı. 

    Mısır'da ise Nasır inanılmaz bir prestij kazandı. Arap dünyasında, onun öncülüğünde Milliyetçi-Laik-Demokratik-Sosyalist bir tek Arap devleti fikri büyük fırtınalar estirdi. Irak'ta Temmuz 1958'de, Baasçı bir darbe gerçekleşti. Suriye'de de aynı süreç yaşandı ve 2 yıl gibi kısa bir süreliğine de olsa Mısır ve Suriye, 'Birleşik Arap Cumhuriyeti' adı altında tek bir konfederasyon da birleşti. Lübnan ve Ürdün'de de aynı süreçler yaşandı. Lübnan'da ABD askeri bir harekat düzenledi, Ürdün'de ise iç savaş patlak verdi. İktidarı alan Baas yönetimi, Irak ile 55 gün süren ortak bir cumhuriyet kurduysa da Birleşik Krallık, kraldan yana askeri yardım operasyonları düzenleyerek bu ülke de zor da olsa kontrolü sağladı.

    Çatışmanın Birleşik Krallık'a faturası ise sadece kaybedilen Süveyş Kanalı değildi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra De-Kolonizasyon süreci ile birlikte çöken 'Üzerinde güneş batmayan Britanya İmparatorluğu', Süveyş Krizi'nden sonra prestijini ve birçok toprağını da kaybetti. Birleşik Krallık, 1982 Falkland Savaşı'na kadar, bu çaplı tek başına bir askeri operasyona girmedi. Bu imajı, Falkland Savaşı'ndan sonra toparlayabildi. 

    Aynı süreç Fransa için de yaşandı ve Fransa birçok toprağını da (Birleşik Krallık'ın kaybettiğinden daha acı ve kanlı bir şekilde) kaybetti. 


    

   Not: Krizden sonra Ocak 1957'de Başbakan Sir Anthony Eden görevinden istifa etti. 

    Not: Cemal Abdül Nasır ve Arap ülkelerinde ki, Baas fırtınası 1967 Arap-İsrail Savaşına kadar sürdü. III. Arap-İsrail Savaşı'nda Arap ülkeleri, İsrail karşısında büyük bir yenilgiye uğradı. Nasır, istifa edeceğini duyurdu fakat büyük halk gösterileri ile görevine devam ettiyse de eski prestijine kavuşamadı. 1970 yılında hayatını kaybetti.

    Not: Birleşik Krallık ve ABD ise bölgede ki prestij ve çıkarlarını yine 1967 ve 1973 savaşlarından sonra sağlayacaktı.

    Not: Baas rejimlerinden ilk dönen ülke Mısır oldu. Yom-Kippur Savaşı'dan sonra, 'İsrail'i yok etmek' yada 'Tek Arap Devleti' fikrinden vazgeçildi. Irak'ta ki, Saddam Hüseyin'in liderliğinde ki Baas rejimi ise önce Irak-İran savaşı, ardından I. Körfez Savaşı ile etkisini yitirdi ve II. Körfez Savaşı'nda koalisyon güçlerinin işgali ile Irak'ta ki Baas rejimi tamamen bitti. Saddam Hüseyin 2006 yılında idam edildi. Suriye'de ki Baas rejimi ise Soğuk Savaş boyunca Sovyet yanlısı, Soğuk Savaş'tan sonra ise batı ile ılımlı politikası ile 2011 yılına kadar varlığını sürdürdü. 2011 yılında başlayan Suriye İç Savaşı'nda Bashar Esad liderliğinde ki Baas, halen etkisini devam ettirse de günümüzde Suriye İç Savaşı devam etmekte olup dünya gündeminin önemli sorunları arasındadır. Monarşilerin bulunduğu Arap ülkelerin de ise (Ürdün hariç) Baas hareketi başarılı olamadı.





 
 Çeviri, Hazırlayan ve Yazar: Lord Murrays

 Kaynakça:
 https://global.britannica.com/event/Suez-Crisis
 http://www.bbc.co.uk/history/british/modern/suez_01.shtml
 http://www.history.com/topics/cold-war/suez-crisis

 http://www.weeklystandard.com/article/13616
 https://www.parliament.uk/
 https://www.theguardian.com/politics/2001/mar/14/past.education1
 https://history.state.gov/milestones/1953-1960/suez
 https://www.amazon.com/Suez-Crisis-1956-Essential-Histories/dp/1841764183
 https://openlibrary.org/books/OL7880876M/Britannia_Overruled
 https://openlibrary.org/books/OL3177695M/Economic_aid_and_American_policy_toward_Egypt_1955-1981
 http://www.historylearningsite.co.uk/modern-world-history-1918-to-1980/the-cold-war/the-suez-crisis-of-1956/
 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder